Aşk her zaman AŞK DEĞİLDİR
Dedemden dinlediğim hikayeleri gülümseyerek hatırlıyorum. Evliliklerin, çoğunlukla uzun tanışma ve tanıma dönemleri yaşanmadan yapıldığı, buna rağmen -genç kızların, doğduğum evden öleceğim eve gidiyorum öğretisiyle büyütüldüğünden midir bilinmez- ölüm dışında ayrılıklara nadiren rastlanıldığı dönemlerden. Dinlemekten özellikle keyif aldığım, dedemin hevesle ve heyecanla uzun uzun anlattığı bir hikaye vardı. Başkahraman Bahattin adında yüksek ziraat mühendisi, Ankara’da yeni memur bir genç delikanlı.
Bahattin, annesinin ısrarları ile uzaktan akraba oldukları Hayriye Hanım’ın 7 kızından en büyüğüne görücü gitmeye ikna olur. Ankara’dan Kilis’e doğru yola çıkar anne ve oğul. Hayriye Hanımlar Kilis’te bir konakta varlık içinde yaşamaktadırlar. Anlatılana göre kızları okula gitmemiştir. İki erkek kardeşten başka eğitim almak için okula yollanan çocuk yoktur bu evde. Ancak kızların eğitimleri özel hocalarla evde tamamlanmıştır. Görücü geldikleri bu evde iyi karşılanmışlardır ama Hayriye hanımla sert duruşlu kocasından ve evin yardımcılarından başka kimseyle aynı ortamı paylaşmamışlardır. Oysa Bahattin biraz endişeli, merak etmektedir kime görücü gittiklerini, kiminle evleneceğini. Öyle ya gönül görmek ister. Tatlı sohbetlerin ardından annesi konuyu açar evin beyine hitap ederek, “efendim, biliyorsunuz ne niyetle burada bulunduğumuzu. Haberini almışsınızdır Hayriye kardeşimden. Oğlum diye söylemiyorum, efendiliği ve çalışkanlığı ile bilinir. Yeni memur oldu, biz de artik mürüvvetini görmek isteriz. Kızınıza talip geldik.” der. Evin beyi az konuşan biridir zaten. “Hanımefendi, her şey kısmetle elbette, biz müsaadenizle kendi aramızda konuşup düşünelim. Kararımızı size haber verelim” der. Hepsi bu! Görücü gidilmiş, kız istenmiş ve beklendik, “düşünelim, haber verelim” cevabi alınmıştır.
Bahattin, misafirin haremlik selamlık ağırlandığı, kızların erkek yanına çıkarılmadığı bu evden ayrılıp artik Anakara’ya, evine dönmek istemektedir. Ama ev sahipleri, izin vermezler. “Onca yoldan sabah gelip aksam dönmek için mi geldiniz. Bu gece kalın dinlenin” ısrarlarına hayır diyemezler.. evin beyi müstakbel damadının sıkıldığını hissetmiş olacak ki, bahçıvana seslenip “Bahattin’e bahçemizi gezdir” emrini verir. Bahattin bahçıvanın bir adım gerisinde misafir odasından koridora doğru yollanır. Hemen arkasından annesiyle Hayriye Hanim’ da odadan çıkmış onları takip etmektedirler. Koridorun ortalarına gelindiğinde karsıdaki odanın kapısı hızla açılır ve bir küçük oğlan çocuğu koşarak dışarı fırlar.
Odanın kapısı açık kalmıştır ve aralı kapının ardında esmer güzeli bir kız, kaküllerini ortada bırakacak şekilde saçlarından aşağı saldığı beyaz ipekten bir örtüyle sanki duvak takmışçasına yüzü kapıya dönük şekilde şaşkın şaşkın Bahattin’e bakmaktadır. Utanarak ve gözlerini devirerek odanın kapısına yürür. Kapı kolunu tutup yavaşça iterken son bir defa bakıp, başıyla nazikçe Bahattini selamlar. Ve kapanır kapılar. Bahattin bahçıvanı takip etmeyi bırakıp arkalarından Hayriye Hanımla gelen annesinin kulağına eğilir. “bu kız kimdi?” öyle ya evin 7 kızından hangisi merak eder. Sorusuna ilk yanıt annesinin kocaman açtığı gözlerinden gelir. Ardından kadıncağız biraz mahcup, Hayriye Hanım’ın duymasından çekinerek, “ O Firdevs, ikinci kızları” der. İkinci kızları denilmesinin ardındaki anlam şudur aslında; “biz büyük kızları için buradayız”. Töre gereği büyük kız evlenmeden sonrakine sıra gelmez.
Bahattin gece boyunca uyumaz. Sadece 3 saniye süren göz göze gelme anının büyüsünden kendini kurtaramaz. Ertesi sabah, yani Eski Türk filmlerinden kareler geliyor aklıma; Hülya Koçyigit’li, Filiz Akın’lı, Ediz Hun’lu filmlerden… O filmlerin aşk dolu replikleri ve sevdiğinden gözlerini kaçıran mahcup, masum genç kız tiplemeleri… Mektuplarla birbirlerine aşık olan; görmeden, dokunmadan birbirlerinin vazgeçilmezi olan film kahramanları… Çok mu hayal üstü hikayelerdi onlar? Ya da çok mu sabırlı, tahammüllü bir nesildi eski insanlar? Şimdilerde çok zor elde ettiğimiz şeylerden ne kolay vazgeçer olduk.
Misafirliğin biteceği günün sabahı kalp ağrılarıyla geçirdiği gecenin yorgunluğuyla kalkar yatağından erkenden. Hazırlanır ve birilerinin kahvaltıyı haber vermek için gelmesini bekler. Nihayet annesi odanın kapısını bir kaç defa vurduktan sonra içeri girer. Program; kahvaltı sonrası eve dönüş yoluna koyulmak üzeredir. Ama Bahatttin artik gitmek istemiyordur. Hiç değilse bir defa daha görmek istiyordur o esmer güzeli gitmeden önce. “Bahçedeki ekinlerle ilgileneceğim ve öğleden sonra çıkacağız yola” der annesine. Cevap beklemeden kahvaltı masasının hazırlandığı avluya doğru yürümeye baslar. Kahvaltı boyunca evin avluya bakan tüm pencereleri Bahattin’in göz hapsi altındadır. Kıpırdayacak bir perde ve yeniden görebileceği dünkü yüz için dualar etmektedir içinden. Kahvaltı sonrası evin misafir odasına tıkılıp, yolculuk saatini beklemek istemeyen Bahattin, bahçıvandan bahçeyi yeniden gezmek için kendisine eşlik etmesini ister. Hala O’nu pencerelerden birinden bakarken yakalayıp, bir defa daha görebilme sansını düşlemektedir. Bahçeyle ve toprakla epeyce uğraştıktan sonra evin ön avlusuna geçer. Oradaki çeşmede ellerini yıkarken, dün odadan hızla fırlayan küçük çocuğun yanına yaklaştığını fark eder. Çocuk elinde ufacık bir kağıt parçasıyla kendisine uzanır. Verip geldiği yöne yürümeye baslar. Bahattin kağıdı açıp tek cümlelik notu okur. “ben size aşık oldum” iki adımla çocuğu omuzlarından yakalayan Bahattin hemen sorar, “kim gönderdi bunu?” çocuk cevap vermekle vermemek arasında kararsız, “Firdevs Abla” der, çekinerek. Elindeki kağıdı avucunda sıkıştırıp hızla yürür Bahattin, evin misafir odasına doğru. Derin bir nefes alıp kapıyı açar. Aradığı adam; evin beyi tüm azametiyle karsı divanda oturmaktadır. “Gel bakalım Bahattin” der adam, oturması için yer göstererek. Ve, “odaya destursuz girmek her misafirin harcı değildir benim evimde ama gençliğine, cahilliğine veriyorum” diye ekler.. Bahattin adamın yer gösterdiği divanin ucuna usulca ilişir, her an kaçıp gidecek gibi. Avucunda tuttuğu kağıda bakar, ardından adamın yüzüne. Sonra başını devirip konuşmaya başlar, “Efendim biliyorsunuz neden burada olduğumuzu, niyetim evlenmek” Adam aksi bir tavırla Bahattin’in sözünü böler. “böyle isler aceleye gelmez, hiç mi yol yordam bilmezsin.
Niyetini, talebini arz ettin, biz de kararımızı size haber vereceğiz!” der Bahattin sözüne kaldığı yerden devam etmek için dudaklarını aralar ama evlenmek istediği kızın, ikinci kızları Firdevs olduğunu nasıl söyleyeceğini bilemeyerek yeniden susar. Başını kaldırıp adama baktığında yüzündeki kızgınlığı ve şaşkınlığı görür. Tüm cesaretini toplayarak “Ben ikinci kızınız Firdevs’le evlenmek istiyorum efendim” der. Adam oturduğu yerden zıplar gibi ayağa fırlayarak “sen ne diyorsun be densiz” diye bağırır. “Sen Firdevs’i ...” derken Bahattin sözünü keser. “ Efendim beni affedin! Ben dün bahçeye geçmek için misafir odasından çıkmıştım ki Firdevs hanimin odasının kapısını bir çocuk açtı. Kendisini o zaman gördüm. Ve o andan beridir kendisiyle evlenme hayali içerisindeyim, izniniz olursa.” Adam biraz sakinleşerek yerine oturur. “ büyük kızım evlenmeden sıra ona gelmez. Sen memleketine dön şimdilik” der. Adamın yumuşayan tavrından iyice cesaretlenen Bahattin hemen atılır konuşmaya, “Efendim sizin de buyurduğunuz gibi her şey kısmetle, lakin ablasının ne zaman evleneceğini ve ne zaman sıranın kendisine geleceğini bilemeyiz. Kızınız Firdevs Hanım’la evlenmek için izninizi ve sözünüzü almandan gitmek istemem. Sabrım çoktur beklemek için. eğer sizin sözünüze sahip olursam huzurla beklerim” der. Adam uzunca Bahattine bakar ve beklenmedik bir anda ayağa kalkar. Düşünceli birkaç adim attıktan sonra yüzünü pencereye dönüp, “bir gece daha misafir edeceğim sizi. Yarin dini nikahınız yapılsın. Sonra memleketine dön. hazırlıklarını yap. Biz de burada kendi hazırlıklarımızı tamamlayalım. Kısmetse iki haftaya kadar düğün olsun” der ve odayı terk eder… Hikayenin sonunu merak edenler için kısaca anlatayım; Bahattin ile Firdevs 15 gün içinde evlenip Ankara’ya yerleştiler. 4 çocukları oldu.
O ilk görüşteki heyecanlarını hiç yitirmeden yasadılar mutlu evliliklerini. Ta ki Bahattin geçen sene 74 yasında hayata gözlerini kapatana kadar. Bu dedemle, anneannemin hikayesi. Ve bildiğim en büyük aşk hikayesi. Anneannem şu günlerde ölümü kocasına kavuşmak olarak görüyor ve heyecanla bekliyor. Ona kızamıyorum. Böyle bir aşka sahip olsam ben de bunu dilerdim.. Aşk her zaman “aşk” değildir. Bazen üstündedir. Sesini bile henüz duymamışken, yüzünü sadece bir defa 5 metre öteden görmüşken bile hayatinin merkezine koyacak kadar aklini durdurabilir insanin. Mantığını ekarte edebilir. Ve aslında en büyük aşklar evlendikten sonra yaşanır. Aşk evrim geçirir, ölmez.. kaybolmaz.. Evlilikten değil kendinizden korkun, Aşk’ı koruyamamaktan ve tüketmekten korkun.